21 Temmuz 2010 Çarşamba

Az önce yolda gelirken.

Saat 19:55 üsküdar esatpaşa daha doğrusu esatpaşa üsküdar minübüsüne bindim. İstikamet çamlıca- altunizade-capitol bağlarbaşı ve üsküdar. Daha minübüse binip 1 dıurak gitmeden arka taraflarda artiz bi adam şöföre şunu doğru dürüst kullansanıza falan diye artizlik yaptı. Şöförün yerine ben olsam in ulen aşağı derdim. Yine de sabırlı birisi çıktı helal olsun.

Neyse minbüste toplam oturan yolcu sayısı 13 ayakta yolcus sayısı elan 7 toplam da 20. 20*1.5=30lira bunun 7 lirasını yaksa hadi 10 olsun. 20 lira temiz para. Akarı yok kokarı yok..

Minübüs işine mi girsek ne yapsak. Arada yolcu da iner biner. 50 yi bulur bi seferi.

Neyse kısıklıya geldik. Yanımda oturan abla müsaade eder misin diyerek ayaklarıma basa basa indi minübüsten. Çamlıca da yine kalabalık bir polis kordonu var. Sanırım başbakan bugün buraya geliyor.

neyse biraz dalmışım. 3 dakika kadar olsa da bana uzun bir süre geldi. Altuıniza de metrobüsü geçtik. Ya bu altunizade de inip metrobüse gitmesi ne uzun bir süreç . O kadar yolu yürümeye insan erinir be.

Neyse bağlarbaşına da geldik. 20:09 saat 3-4 dakika içerisinde Üsküdarda olmayı umut ediyorum.


Uzun b,ir aradan sonra yine beraberiz. Saat 20:27 yok yok ben 20:15 gibi vapura geldim ama biraz kendimle başbaşa kalmam gerekti.

Vapur hareket edene kadar yazmak istemedim. Şimdi ise kaptan manevrayı yaptı yol almaya başladık. Yaklaşık 6-7 dakika sürecek yolculuğumuz. Arkamda sağımda solumda istanbulda ki camilerin minareleri yanmaya başladı.

Zaten birazdan akşam ezanı okunacak. Karşımda şuan sirkeci ve gülhane parkı biraz sağımda sultanahmet onun yanında süleymaniye onun yanında galata kulesi. Tabi arada geçtiğimiz kızkulesini unutmamak lazım.

Karşımda yeni tatilden gelmiş bir kız. Yanındaki arkadaşına tatilde yediği naneleri anlatıyor. Muhabbet ne kadar bronzlaşmışsın sen ile başladı. Solumda bulunan abla ise hürriyet'in kelebek ekini okuyor.

Arkamda ki kızın küpeleri ise 5 yıldız. Yahudilerin mührü gibi. Yakışmış ama. Velhasıl bu tarafa geçenler'in birçoğu kabataştan finikülerle taksime geçecekler gibi. Hepsinde bir eğlenme isteği var sanki. Mesela üsküdara geçenlerde eve gidip ayaklarımı uzatıp yemeğimi yiyeyim havası vardı. Yorgundular.

17 Temmuz 2010 Cumartesi

Bindim, gördüm yazdım.

19:37 de bindim vamotora. Yaz yolcu sayısı 150, Kış yolcu sayısı :88 yazıyor. Zaten yaz olsa bile şuan ki yolcu sayısı 70 seviyelerinde giderek artmakta.

Üst bölümdeyim. Zaten ufacık motor. Kalkmasına tahmini süre 5 dakika falan. Kaptan içeride gazete okuyor . Standart Türk gazete okuru. Arka sayfadan okuyor. Gazete bol resimli olan posta gazetesi.

Motorda ezici bir erkek üstünlüğü var. Alt katta toplam 3 bayan vardı
üst katta da 6 tane saydım. Erkek sayısı 80 civarında. 10 da 1 i yaklaşık. Motorda gözlüklü erkek sayısı ise kadınların ½ si kadar. Ayrıca kategorize yapamıyorum. Kısır bir motor yolculuğu olacağa benziyor. Motor hala çalışmadı sıkılmaya başladım. Zaten karnım da aç. Ahh bu arada dün gece Çengelköy ne güzeldi. Gerçi biraz midem yanmadı değil ev de ama.

Aha eminönü vapuru hareket etti. Acaba eminönüne mi gitseydim. Oradan tophaneye geçerdim. Sahi şimdi kabataş'tan tophaneye geçip oradan mı cihangire çıkayım. Finikülerle taksime geçip oradan mı cihangire ineyim. Yokuş çıkmak iistemiyorum en mantıklısı taksim gibi geliyor. Moıtor hareket etti bu arada. Saat 19:45 .. Bakalım kaç dakikaya varacağım.



keşke keşke sizlerde benim gibi şuan ki manzarayı görebilseydiniz. Allah'ım ne kadar güzel güneş batmaya başlarken denize düşen yansıması. Neyse bu deniz, güneş ve istanbul insanı zorla aşık zorla şair yapar. Ama gerek yok. Acıktım ben . Ondan böyle oldum kusura bakmayasınız.

Aşk dedim de en sevdiğim yemeklerden birisi benim biber kızartmasıdır. Sadece biber kızartması olacak ama çarliston olacak bir de biberler. Sonra böyle onların üzerine sarımsaklı yoğurt. Yoğurt mümkünse koyun ya da manda yoğurdu olsun. Kaymaksız olsun. Közlemeyi de çok severim ben.


Neyse size motorda ki yolcu arkadaşlarımızdan bahsedeyim. Yanımdaki amca 55 yaşlarında saçları beyazlamış. Bıyıklarda beyaz. Hafif sakalı var. Kafasında denizcilik işletmelerine ait bir şapka. Bu amca'nın her haftasonu ya da her boş vaktinde balık avlamaya gittiğine bahse girerim. Bu arada saat 19 :51 ve motor kabataşa geldi. Şansınıza küs arkadaşlar. Neyse iki gözlem daha yapayım. 3 sıra ileride 50 li yaşlarda hafif entel bir adam var. Elinde kalınca bir kitap kürt meselesiyle ilgili.

Onun yanında badem bıyık bir çocuk. Bildiğin madem bıyık ama. Cemaat de abi olduğuna bahse girerim. Çantasını açıp baksak kesin İhlas Risalesi çıkar.

Tamamdır hadi kaçtım ben. Bloga koyarım siz de okursunuz

15 Temmuz 2010 Perşembe

Ben bu yazıyı kendime yazdım.

Saat 04:48 Ankara yolundayım hayatımdaki en sıkıcı otobüs yolculuklarından birisi. Yan tarafımda 11 numaralı koltuk. Yan tarafımda iki kadın kucaklarında 2 çocuk. 4 lü bir sohbet.

Otobüs tamamen dolu boş koltuk yok. Ankaraya kalan mesafe 100 km ve yine her zamanki ankaraya sabah'ın ilk ışıkları ve ankara da girişinde bizi sis kaplıyor. Yollarda birkaç hususi aracın dışında otobüsler ve kamyonlar var.

Düşündüm de acaba yaşlanıyor muyum ? Tahammülsüz mü oluyorum. Duyarsız mı ya da?

Belki de hepsi ya da hiçbiri .
Hayat gerçekten başka planlar yaparken başımıza gelenler mi sadece. Gerçekten yaptığımız planlar doğrultusunda mı yaşıyoruz yoksa başımıza gelenlere uyum sağlayarak mı.

Yaşam peki yaşam ne. 9 ay bir canlının vücudunda kalıp sonrasında bebeklikten başlayarak bir süreç geçirip. 6-7 yaşlarında okula başlayarak her sabah okula gidip akşam gelip ödev yapıp biraz televizyon biraz oyun derken belli yaşlarda belli kararlara uyarak. Kararlar alarak demiyorum zira o kararları birileri bizim yerimize alıyor zaten. Kararlara uyup...

Neyse kahve servisi de başladı.

Tuhaf bir şey oldu bugün. Yolculuğun üçüncü saatinde çay istedim su çektim dedi hostes. O zaman meyve suyu lütfen dedim. Vişne suyu verdi sağolsun. Tabi bardak kaldı önümde. Ardından çay istedim onu da verdi ama daha önceki vişne suyu bardağını kaldırmadı. Bende koltuğun üst kısmına tutuşturdum. Ve bir anlık ihmalkarlığım bardakta kalan son birkaç damlanın pantolonuma dökülmesine sebep oldu.

Sıra bana geldi "ne içersiniz" diye soruyor. Çay içerim ben. Çocukluğumdan beri çay içtim hep.

Geldim sevgili dostlar çayımı da aldım elime . Dua edin dökmeyeyim.

Solumda ki 2 kadından bahsediyordum. 2 kız kardeş. Çocuklar büyük olanın. Diğerleri teyzeleri. Tahminen 30 yaşına yakın. Çocukların annesi ise 40 lı yaşlarda. Ankara da bulunan ablalarını ziyarete gidiyorlar. İstanbulda oturuyorlar ama aslen ordulular. Onların bir önünde yine 2 kadın var. Birisi iş için gelmiş öğlene geri dönecek. Diğerini bilmiyorum.

Aklıma geldi biran için diğeri doktora gidecek yazacaktım. Üniversite zamanımda memleketten ankara ya gelirken bizim orada genelde gece 12 arabalarında en az 5-6 yolcu bulunurdu ki bunlar ankara ya şifa aramaya gidenlerdir. Her halllerinden anlayabilirsiniz doktora gittiklerini. Daha otobüse binmeden muavine ben falanca hastaneye gidecem nerede inecem demeye başlarlar. Yaşları aksi bir durum olmadığı sürece 50 ve üzerindedir.


Ahh yine üniversite dedimde aklıma babamla ilk kayıt yaptırmaya gittiğimiz gün geldi. Üniversite yerleştirme sonucu gelmiş karadeniz bölgesinde bir il kazanmışım. Karamandan kalk Samsuna git sen. Ve babam'ın yaptığı gibi her şeyi ilk yap. Kayıt tarihleri 6 eylülde başlıyor. 5 eylül pazar günü bir akraba'nın düğününden gel. Ikindi saatleri hadi gidelim de ve atla trene konyaya git. Oradan ankara oradan samsun. Konyaya var sorun yok ama konya'dan sonra ankaraya en erken gece 2 de araba bul. Bekle 3-4 saat. Şimdiki gibi ne twitter ne facebook ne doğru dürüst internet yok.

Babam için sorun yok. Sabırlı adam . Bir de çay buldu bilet aldığımız otobüs şirketinin yazıhanesinde. Sınırsız çay. Ahhh çay dedim de. Hep çay içtim ben hep çay içerim.


Neyse bindik gece 2 de Allah'tan git gel konya 6 saat. Böyle olunca sadece ankara 3 saat oluyor. 5 te aştideyiz. Vayyy anam otogara bak. Bizim karaman otogarının kaç katı. Ne kadar büyük. Babam elimden tutacak neredeyse. Kaç kat olduğu belli değil .. Çıkıyoruz üst kata. Samsuna bir bilet. Dolu be abi. Eee napacaz 9 da var: olmaz . O sırada bir simsar abi gel bizde var. Ama yoldan kalkacak. Haydaaa tut şimdi tekrardan Aşağıya in. Nereden baksan 500 metre. Ve sabah'ın 5 buçuğu zaten kafam dönmüş sarhoş gibiyim. Çaresiz gittik. Bindik. Başımı yastığa koydum uyudum..

Bunları size neden anlatıyorsam....


Az önce çok konuşan 30 yaşındaki kız hostese çöpü verirken bardakta kalan birkaç hostes'in gömleğine döktü. Adalet sen işgüzarlık yapıp benim boş bardağımı almaz ve üzerime dökülmesine sebep olursan işte.

Bu arada saat 05:!4 oldu .. hava bildiğin aydınlandı.

Ankara ya gelince kendimi evimde gibi hissediyorum. Kurak ve soğuk. Soğuk dedim de çay içerim ben. Hep çay içtim. Soğuk olduğu için belki de.

Şehirler arası otobüs yolculuğu hep istediğim şeydi. Şimdi sanki yorgunum gibi ama yoo. Hala eğlenceli.

Bunları size neden anlatıyorsam. Hadi yattım ben saat de zaten 05:17 oldu. Bari bi 40 dakika uyuyum.