9 Ocak 2011 Pazar

Hür Adam değil, Nur Adam..


Hepinizin malumudur ki; bu hafta sinemalarda oldukça ses getiren ve ülke gündemini oldukça sarsan; tartışmalara, kavgalara kadar giden bir film vizyona girdi: “Hür Adam”. Bediüzzaman Said Nursi’nin hayatını konu edinen bir film.

Filmin belki de en çok tartışılan sahnesi Bediüzzaman ile Atatürk’ün karşı karşıya geldiği, kimilerine göre bir efsaneden ibaret, kimilerine göre Said Nursi’nin Atatürk’e meydan okuması olan ve gerçek olan sahne. Bu sahne üzerine protestolar, filme gitmeme çağrıları, filmin gösteriminin yasaklanması gibi fikirler ortaya atıldı.



Hatta bazı sinemalarda film gösteriminin olmayacağı, bazı sinemalarda filmin gösterilmesinin önüne geçilmesi gibi tartışmalar da başladı. Netice itibarıyla film insanları ikiye ayırdı. Filmi destekleyip Allah rızası için izleyelim çağrısında bulunanlar ve filmi kıyasıya eleştirip izlememe çağrısı yapanlar, bunu ulusal bir mesele haline getirenler.

Filmi izlemedim, film hakkında ne olumlu ne de olumsuz bir görüş beyan ettim bu zamana kadar. Film hakkında olumlu ya da olumsuz bir yorum yapmamamın nedeni, gerek Atatürk, gerekse Said Nursi gibi iki önemli insanın konu edilmesi ve hassasiyet gerektiren bir konu olmasıydı. Ama bugün İstiklal caddesinde sonuna yetiştiğim ve arkadaşlardan aldığım görüntüler beni derinden etkiledi ve bu konu hakkında yazmaya karar verdim.

Mevzu, Ulusal Parti’nin, bugün akşam saatlerinde bir sinema salonu girişinde gerçekleştirilen, ucu iftiraya varan söylemler içeren protesto eylemi. İftiraya varan diyorum çünkü dağıtılan el broşüründe yazanlar bir Müslüman’ın, hadi onu da geçelim vicdan sahibi hiçbir insanın katılabileceği ve emin olmadan söyleyebileceği sözler değildi.



Said Nursi’ye yönelik, “Hür Adam Değil Sefil Adam”, “Said Nursi Değil Said-i Kürdi ve Gerici”, “ Irkçı ve Deli Bir İngiliz Ajanı” söylemleri, bir siyasi partinin, bir siyasi parti gençliğinin, bir ideolojiye sahip insanların söyleyebileceği, kolayca hazmedilecek söylemler değil.



Kaldı ki Said Nursi ömrünü sefalet içerisinde geçirmiş, kendisine verilen vaad edilenlere aldanmamış davasından dönmemiştir. Yoksulluğu sefillik olarak nitelendiriyorsa ulusal parti ve protestocular bizler de sefiliz. Yine bir insanı Kürt diye nitelendirmek, Said-i Kürdi yazmakla aşağılamaya çalışıyorlarsa bu ırkçı zihniyete zaten söylenecek söz yoktur.



Kaldı ki bu adam, bugün Türkiye’de kendine milyonlarca seven bulabilmiş, bir davaya öncülük etmiş ve bu dava için yıllarca sürgün edilmiş, çeşitli işkencelere, baskılara maruz bırakılmış ve mezarı yerinden sökülmüş, daha mezarının yeri bile bilinmeyen, Türkiye Cumhuriyeti’nin ısrarla tarihinden silmeye çalıştığı bir adamsa, bu tarz söylemler havada kalıyor.

Evet, Said Nursi’nin yazdığı risaleleri ben dâhil birçoğumuz anlamadan okuduk, kimimiz anlamaya çalışmadı, kimimiz de hiç okumadı. Bazılarımız Said Nursi’yi bugün çok güçlenmiş olan bir cemaatin kurucusu olarak lanse etti ve nefretini bu yönde geliştirdi. Ama kendisinin bile “iki Said var “dediği bir dava insanının filmi üzerinden dahi, ölümünden 50 sene geçmesine rağmen bu denli iftira ve bu denli nefret kampanyası yürütülüyorsa ve Said Nursi’den rahatsızlık duyuluyorsa ortada bir sorun var demektir.

“Ölülerinizi hayırla yad edin.” diyen Hz. Peygamber’in ümmeti olan, ümmeti olmaya çalışan bir insan olarak kabul ettiğimiz Said Nursi için yürütülen bu linç kampanyasını, sadece bir Müslüman olarak, hatta sevgili Alper Gencer’in şiirindeki gibi “Müslüman Olmaya” çalışan biri olarak protesto ediyor, Ulusal Parti’nin kendini Atatürkçü olarak nitelendiren mensuplarına, bu linç kampanyasını yürüterek beni Hür Adam Filmini izlemeye ikna ettikleri için ayrıca teşekkür ediyorum.



Bir güzelliği görebilmek için bir çirkinliği görebilmek, ya da GÜZEL’İN kıymetini anlamak için çirkinin çirkefliği görebilmek…

Bu yüzden Said Nursi için “Hür Adam” söylemi ne kadar doğruysa, “Nur Adam” söyleminin de o kadar doğru olduğunu düşünüyorum. Allah ondan razı olsun…